Göze Göz, Dişe Diş Kur’an’da Geçiyor mu? Adalet, Kısas ve Merhamet Üzerine Bir İnceleme
İnsanlık tarihi boyunca adalet kavramı, toplumların en temel tartışma alanlarından biri olmuştur. “Göze göz, dişe diş” ifadesi, bu tartışmanın belki de en sembolik örneklerinden biridir. Kimi için bu söz, mutlak adaletin ifadesidir; kimine göre ise merhametten uzak, katı bir cezalandırma anlayışıdır. Ancak asıl soru şudur: Bu ifade gerçekten Kur’an’da geçiyor mu? Ve geçiyorsa, hangi bağlamda anlaşılmalıdır?
Tarihsel Arka Plan: Antik Dünyada Kısas İlkesi
“Göze göz, dişe diş” ilkesi, köken olarak Hammurabi Kanunları’na kadar uzanır. Antik Mezopotamya toplumlarında bu ilke, cezaların suçla orantılı olmasını sağlamak için geliştirilmişti. “Lex talionis” yani “misilleme yasası” olarak bilinen bu anlayış, adaletin ölçüsünü eşitliğe dayandırırdı: kim bir başkasına zarar verirse, aynı zarara uğratılırdı.
Kur’an’ın indiği dönemde Arap toplumlarında da benzer bir adalet anlayışı hakimdi. Kan davaları, kabile onuru ve intikam kültürü, cezalandırmayı kişisel bir hak haline getiriyordu. Bu ortamda Kur’an, hem toplumsal dengeyi sağlamak hem de ölçüsüz intikamın önüne geçmek için “kısas” ilkesini düzenledi.
Kur’an’da “Göze Göz, Dişe Diş” İlkesi
Kur’an-ı Kerim’de bu ilkeye en açık atıf, Maide Suresi 45. ayet’tedir:
“Biz onlara Tevrat’ta yazdık: Can’a can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş. Yaralar da kısasla karşılanır…”
Bu ayet, doğrudan Tevrat’a gönderme yapar. Yani “göze göz, dişe diş” ifadesi Kur’an’da yer alır, ancak bir atıf olarak, önceki dinî hukuk sistemlerine gönderme yapar. Kur’an bu ilkeyi bütünüyle benimsemez; onu ahlaki bir dönüşümün başlangıç noktası olarak kullanır.
Ayetin devamında adaletin yanında merhamete de kapı aralanır: “Kim affederse, bu onun için kefaret olur.” Böylece Kur’an, intikam duygusunu sınırlarken, toplumsal barışı önceleyen bir yaklaşım sunar. Kısas hakkı tanınır, ama affetmek teşvik edilir.
Kısasın Amacı: Adalet mi, Caydırıcılık mı?
Kısas, İslam hukukunda adaletin temel ilkelerinden biridir. Fakat burada amaç, misilleme yapmak değil, dengeyi yeniden kurmaktır. Birinin gözünü çıkaran kişi aynı zarara uğratılabilir, ama bu bir zorunluluk değildir. Kısasın yerine “diyet” yani maddi tazminat uygulanabilir veya tamamen affedilebilir.
Bu durum, Kur’an’ın cezalandırmayı bir seçenek olarak sunduğunu, ancak affetmeyi üstün bir erdem olarak gördüğünü gösterir. Nitekim Bakara Suresi 178. ayet’te şöyle buyrulur:
“Ey iman edenler! Öldürmede size kısas farz kılındı… Ama kim affederse, bu kendisi için bir bağışlamadır.”
Yani Kur’an’da “göze göz, dişe diş” ilkesi vardır, ama bu mutlak bir intikam yasası değil, adil bir sınır çizgisidir.
Modern Tartışmalar: Kısasın Bugünkü Yorumu
Günümüzde İslam hukukunu inceleyen birçok akademisyen, kısasın sadece bir cezalandırma biçimi değil, etik bir denge ilkesi olduğunu savunur. Muhammed Abduh ve Fazlur Rahman gibi modern İslam düşünürleri, kısasın ruhunun “karşılıklılıkta adalet” olduğunu, ama nihai hedefin toplumda barış ve affetme kültürü oluşturmak olduğunu belirtirler.
Batı hukukundaki “orantılı ceza” kavramı da bu anlayışa benzerdir. Ancak Kur’an’ın farkı, adaletin yanına her zaman ahlaki bir sorumluluk koymasıdır: intikam değil, vicdan.
Bu tartışmalar, “göze göz, dişe diş” anlayışının günümüz hukuk sistemleriyle nasıl bir diyalog kurabileceğini de gündeme getirir. Cezanın yanında rehabilitasyon, affın yanında onarım kavramları, çağdaş hukukta da İslami adalet anlayışına yakınlaşan yönler taşır.
Sonuç: Adaletin Sınırı, Merhametin Gücü
Kur’an’da “göze göz, dişe diş” ilkesi yer alır; ancak bu, literal bir misilleme çağrısı değildir. Kur’an, bu eski ilkeyi dönüştürür: kısasın sertliğini merhametle yumuşatır, intikamı affetmeyle dengeler.
Bugünün dünyasında bu mesaj hâlâ günceldir. Gerçek adalet, sadece cezalandırmakla değil, insanı onarmakla mümkündür. Kur’an’ın sunduğu bu denge, insanın hem adalet arayışını hem de kalbindeki şefkati korumayı öğretir.
Peki sizce adaletin sınırı nerede biter, merhamet nerede başlar? Göze göz, dişe diş mi, yoksa affetmenin dönüştürücü gücü mü? Belki de bu soru, insanlığın hâlâ cevaplamaya çalıştığı en eski sorulardan biridir.
Bakara / 178. Ayet Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas emredildi. Buna göre hüre hür, köleye köle ve kadına da kadın kısas edilir. Fakat kâtil, öldürdüğü kimsenin yakını tarafından affedilirse kısas düşer. ﴾93﴿ Kim de bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde devamlı kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır . Nisâ Suresi 93.
Fatma!
Saygıdeğer dostum, sunduğunuz görüşler yazının akademik değerini yükseltti ve onu daha güvenilir hale getirdi.
﴾45﴿ Tevrat’ta İsrâiloğulları’na, “Cana can, göze göz , buruna burun, kulağa kulak, dişe diş … Yaralamalarda da kısas vardır. Kim kısası bağışlarsa bu kendisi için bir kefâret olur. Ve her kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir” diye yazdık.
Öykü! Görüşlerinizin bazıları bana uymasa da değerliydi, teşekkürler.
Zuhurun iki ögesi vardır: Işık ve gören göz ( görme duyusu ). Görme duyusu olmazsa ışık görünmeyi (zuhur) sağlamaz; bu sebeple de yine hakikat mânasında görme duyusuna nur denilmiştir. Ancak görme duyusunun yedi kusuru vardır (Râzî’ye göre ise yirmi kusuru vardır; XXIII, 225). Nûr Suresi 35. Zuhurun iki ögesi vardır: Işık ve gören göz ( görme duyusu ). Görme duyusu olmazsa ışık görünmeyi (zuhur) sağlamaz; bu sebeple de yine hakikat mânasında görme duyusuna nur denilmiştir.
Mehmet!
Katılmadığım kısımlar olsa da görüşlerinize değer veriyorum, teşekkürler.
﴾ 93 ﴿ İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlara, günahlardan sakındıkları ve imanlarını koruyup iyi işler yapmayı sürdürdükleri, sakınmaya devam edip imanlarına bağlı kaldıkları, hem günahlardan sakınıp hem en iyiyi yapmaya çalıştıkları takdirde daha önce yiyip içtiklerinden ötürü bir günah yoktur. Kaf / 8. Ayet Bütün bunları, Allah’a yönelecek her bir kula, kalp gözünü açıp ilâhî kudretin büyüklüğünü gösterecek bir delil ve ders alınacak bir öğüt olması için yaptık.
Soylu!
Katkınızla metin daha akıcı hale geldi, çok değerliydi.